Blog
Ego
- Ocak 22, 2021
- Yayınlayan: admin
- Kategori: Yazı
Kendimiz yani senin seninle ilişkin ben ile ilişkimiz.
Ben dediğiniz zaman kimden bahsediyorsunuz.
Düşünceleriniz mi duygularınız mı yaşadıklarınız mı boyunuz kilonuz sevdikleriniz cinsiyetiniz işiniz mi.
Kızım 6-7 yaşlarındayken bana
“anne ben kaç kişiyim” diye sormuştu?
“nasıl yani “ dediğimde de,
-bir şey yapmak istediğimde içimde iki tane ses oluyor farklı farklı konuşuyorlar demişti.
-sen ne yapıyorsun peki dediğimde
– bazen ortak bir karar veriyoruz, bazen birinin dediğini yapıyorum diğeri konuşmuyor bazen de daha çok konuşmaya başlıyor ben de kararsız kalıyorum demişti.
İşte “BEN” dediğiniz bu iki ses arasında karar verendir.
Kafanızdaki iki ses ise içsel rehberliğinize ve egonuza aittir.
Ben dediğiniz sınırsız tarafınız yani ruhunuz ile sınırlı tarafınızın yani egonuzun sesini ayırt edendir.
Ben dediğiniz sınırsız ruhunuz ve sınırlı bedeninizin sesleri arasında seçim yapandır.
Ben dediğiniz bir komutan gibi bu iki sesi yönetebilendir..
Ben dediğiniz yaşam gemisinde dümende olandır
Ve tabi ki Dümende siz varsınız egonuz değil,
Ruhunuz da değil.
Bana göre kişisel farkındalık egonuzdan, ruhunuzu görebilmektir.
Sadece beden olmadığınıza sonsuz bir varlık olduğunuza uyanabilmektir.
O sonsuz sınırsız varlığın bilinci ile sınırlı bedeninizin isteklerini anlayabilmektir.
ve sadece şu an için sonsuz varlığınızın, bu seferlik bu bedende bu yaşamınızı deneyimlediğinize uyanmaktır.
Şimdi Şu anki haliniz ile bir yolculuğa çıktığınızı düşünelim.
Nereye gittiğinizi bilmiyorsunuz.
Diyelim ki gözleriniz de kapalı.
Önce uzun bir tren yolculuğu ardından uzun bir uçak yolculuğu sonra da hepsinin toplamından daha uzun bir araba yolculuğu yaptınız ve nihayetinde yolculuk bitti arabadan indiniz ve size tamam geldik denilip, arabaya binip sizi bıraktıklarını düşünün.
Neler yaparsınız?
Etrafı tanımak için neler yaparsınız?
Yaşamı devam ettirmek için neler yapıyorsunuz?
Biraz hissedin
Geldiğiniz yerde neler yaptığınızı biliyorsunuz ama burada onların hiç biri işe yaramıyor.
Oranın kurallarını öğrenir misiniz?
Öğrenirken neler yaşarsınız?
Şimdi zamanda biraz ileri gidelim diyelim ki orada bir on yıl geçirdiniz, şimdi neler yapıyor olursunuz?
Orada yaşamak için bir çok karar almış, yeni şeyleri hayatınıza katmış hatta artık bunlar yeni değil gerekli şeyler bile olmuş olabilir sizin için.
İşte egomuz da bedene giren ve üç boyuta gelen ruhumuzun yaşamı deneyimlerken öğrendiği şeyler, aldığı kararlardır.
Tabi ki bu örnek bizlerin ego kararları ile kıyaslanamaz
ama doğduğumuz andan itibaren hayatta kalabilmek adına neden bir çok karar aldığımızı anlamamızı sağlar
Yani ego dediğimiz mekanizma yaşamamız için gereklidir.
Nasıl ki beynin birinci görevi sizi hayatta tutmak ise egonuzun görevi de hayatınızı devam ettirmek için aldığınız kararları korumaktır.
Bu nedenle egosu yüksek egolu ya da egonuzu öldürün gibi bir ifadeni bir kez daha düşünmelisiniz.
Yani hepimiz bu boyuta… bu bedenlerimize….bu yaşam formuna… doğduğumuz andan itibaren yaşamı devam ettirmek için bazı kararlar alırız.
“Çayı sütle içmekten” tutun da “başarılı olmazsam sevilmem” e kadar,
“para zor kazanılır” dan, “evlilik aşkı öldürür” e kadar her düşüncemiz birer ego kararıdır.
Küçük yaşta sorgulamadan doğru kabul ettiğimiz çoğunu hatırlamadığım bu kararlar bilinçaltımızda alındığı gibi durur.
Biz aldığımızı unutmuş olsak bile onlar oradadır.
Her bireyin doğduğu aile yetiştiği toplum farklıdır. Bu nedenle her kişinin yaşama dair aldığı kararlar da farklıdır.
Önce aileden başlayalım isterseniz.
Küçük yaşta aile içinde şiddeti görerek yetişen bir çocuk sevgi aldığı en büyük kaynak olan anne ve babasının yaptıklarını gözlemlerken, yaşamı devam ettirmek için bunun olması gerekliğini zannedebilir ve sevgi şiddet içerir kararı alabilir.
Ya da sevgi (evlilik, aşk, ilişki) canımı acıtır kararı alabilir.
Veya erkek dediğin ….. yapabilir kararı alabilir.
Tüm bu olabilir dediğim kararların arkasında bu yaşanmışlıktan sonra bir duygu oluşur. Bu duyguyu o zaman oluşur ama sizinle yaşam boyu kalır.
Siz fark edene kadar.
Arzunuzu takip etmek istediğinizde o duygu arka fonda devam eder.
İsteğinizin neden olmaması gerektiğini de sesi de yankılanmaya başlar kafanızda. Egonuzun sesi yani.
Birinden hoşlandığınızda ya da bir ilişkiye gireceğiniz zaman karşı tarafa yapıştırdığınız tüm yaftalar bu duygularınızın yansımasıdır.
Yani sizi aramadığında hemen aldatıldığınızı düşünmeniz, size yeterince zaman ayırmadığını düşünmeniz aslında sizin projeksiyonunuzdur yani geçmişte aldığınız ego kararlarınızın sonucunda oluşan duyguların hala içinizde aktif olmasındandır.
Siz hayat böyle insanları karşınıza çıkardığı için bu kararları aldığınızı zannedersiniz oysa ki evrende tam tersi olur yani siz o kararları vermiş olduğunuz için o insanlar hayatınıza ve çekim alanınıza girer.
Bahsettiğim ailede yetişen bir kişinin erkeklere güvenmemesinin sebebi; Egosunun onu acı çekmekten korumasıdır. Daha doğrusu koruduğunu zannetmesidir. Küçük yaşta aldığı kararı yetişkin olduğu halde hala içinde taşıyor olmasıdır ki bu zaten egonun görevidir.
Siz bir karar alırsınız ve egonuz onu korur.
Yani egonuzun yegane görevi doğru kabul ettiğiniz o kararları korumaktır.
Her duygunun bir titreşimi bir enerjisi vardır. Her duygu vücudunuzda bir dizi kimyasal reaksiyona sebep olur, korku, kaygı, endişe , neşe sevinç mutluluk gibi.
Bu duygunun enerjisini vücudunuzda hissettiğiniz gibi bir de yayarsınız.
Hangi titreşimi yayıyorsanız benzerlerini de kendinize çekersiniz.
Böylece kendini gerçekleştiren kehanet gibi “aklıma gelen başıma geldi “dersiniz.
“Ben size dememiş miydim erkeklerin (ya da kadınların) hepsi aynı” diye söylenirsiniz.
Oysa ki olay, ne zaman aldığınızı hatırlamadığınız bilinçaltında duran ego kararlarınızdır.
Seçimlerinizin sonucunda harika şeyler yaşıyorsanız aldığınız kararlar size hizmet ediyor diyebiliriz.
Ama istemediğiniz şeyler yaşıyorsanız ya da yaşadıklarınızı değiştirmek istiyorsanız kafanızdaki o iki ses her zaman sizinledir.
Hangisini seçeceğinize siz karar verirsiniz bazen içsel rehberliğinizi, ilhamınızı duyar ve peşinden gidersiniz. O sırada kafanızda yankılanan “yapamazsın, olmayacak, beceremezsin” seslerini duysanız bile seçiminizi sınırsız tarafınızdan yaparsınız.
Ama bazen de egonuzun sizi değişimden alıkoyan sesini dinlersiniz ve yapamayacağınıza inanır, değişimi yaşayanları sadece izlersiniz.
Bilinçaltı sizin 0-10 yaş arası aldığımız kararları tutar ve yaşamı devam ettirmek için tek doğrunun bu kararlar olduğu zanneder.
Egonuz sizin için var. Ruhunuz sınırsız bir formdan bedene girdiğinde deneyimlerinizi anlamlandırmak için ego kararlarınıza ihtiyacınız olur. Aksi takdirde her sabah
“ben kimim? burası neresi?” diye uyanabilirdiniz.
Bu yazıyı okuduktan sonra kendiniz ile ilişkinizi yeniden gözden geçirebilirsiniz.
Gün içinde düşüncenin kendisi mi oluyorsunuz yoksa düşünceyi gözleyen mi?
Düşüncenin kendisi olduğunuzu zannediyorsanız egonuz, düşünceyi gözleyen oluyorsanız ruhunuz sınırsız tarafınızsınız.
Diyelim ki bir arkadaşınızla sohbet ederken sizi kandırdığını ya da yalan söylediğini düşündünüz.
Kafanızdaki,
“sen aptalsın, gözünün içine baka baka sana yalan söylüyor, seni sevmiyor, değersizsin, herkes gibi o da seni kandırıyor….ve bu böyle uzar gider. Düşüncenin kendisi oldunuz.
Aptal oldunuz, değersiz oldunuz v.s.
Oysa ki bu sesler egonuza aittir. Kim bilir hangi yaşınızda veya anınızda böyle bir karar almıştınız. Ve tabi ki düşüncelerin kendisi oldunuz.
Aynı örneği yaşarken ve bu sesleri duyarken durup kendinize şunu söyleyebilirsiniz;
“hımm egom kandırıldığımı düşünüyor, peki ben kandırıldığımı düşündüğüm bir kişi ile görüşmek istiyor muyum?”
Bu iki cevap birbirinden çok uzak iki titreşimdir. İlkinde siz düşüncenin kendisi iken ikincisinde düşünceyi gözleyen ve karar veren olursunuz.
Bu yazımı okuduktan sonra hatırlamanızı istediğim şey;
“Evet egonuz sizsiniz. Ama siz sadece egonuz değilsiniz.”