Blog
AYNI ANDA HEM PROBLEME HEM ÇÖZÜME AİT OLAMAZSINIZ
- Ağustos 9, 2021
- Yayınlayan: admin
- Kategori: Yazı
Bu haftaki yazıma Einsten’ın bir sözü ile başlamak istiyorum.
“Bir problemi, onu ortaya çıkaran bilinç düzeyi ile çözemezsiniz.”
Bu durumun örneklerini kişisel farkındalıkta da kolektif bilinçte de görebilirsiniz.
Önce kendiniz ile ilgili bir örnek vermek istiyorum.
Diyelim ki sizin bilincinize göre tek gerçeklik paranın sınırlı bir kaynak olduğu veya paranın zor kazanıldığı olsun.
Yarattığınız gerçeklik bu bilince ait olacaktır. Bu gerçeklik sizin için sevmediğiniz bir işte çalışmak olabileceği gibi çok zorlanarak para kazanmak da olabilir. Çünkü sizin bilincinize göre keyifle para kazanılması, para kazandığın işini çok seviyor olmak mümkün değildir.
Sevmediğiniz bir işi yapma sizin “probleminizdir “. Bunu ortaya çıkaran da sizin “bilinciniz” yani inandığınız ve tek gerçeklikmiş gibi düşündüğünüz geçmiş kararlarınızdır. Ülkenin ekonomisi, zengin bir aileden gelmemiş olmak, üniversite okumamış olmanız veya şansız olduğunuzu düşünmeniz ise zihninizin bu gerçekliği size inandırmak için kurguladığı oyunlarıdır. (Sürekli içinizden kendinize bunları söylerken duyabilirsiniz.)
Siz bu inancınızla yani bu bilinçle, yaratmış olduğunuz problemi çözemezsiniz.
İşi bırakamazsınız çünkü size göre paranın gelebileceği tek yer orasıdır. İşinizi değiştirmeyi düşünemezsiniz çünkü diğerleri daha zor şartlarda olabilecektir. Çözüme ait olamadığınız için de problemin içinde yaşamaya devam edersiniz. Siz değilseniz bile etrafınızda sürünerek işe giden veya pazartesi günlerinden nefret eden, kolay para kazanları suçlayan, şikayet eden insanlar çözüme ait olamayan, problem kutusunda kalan insanlara örnek olabilir.
Peki çözüme nasıl ait olabilirim derseniz;
Bu kararı yani paranın sınırlı bir kaynak olduğu düşüncenizi
(veya size göre tek gerçeklik ne ise)
nereden, kimden, hangi yaşınızda almış olduğunuzu bulabilirsiniz. Hangi hikayenin sizin yaşamınızı yönetiyor olduğunu ve bu hikayenin kime ait olduğunu (annenizin, babanızın, v.s) bulabilirsiniz.
Etrafınızda sizin inandığınızın dışında yaşayan insanları kendinize örnek gösterebilirsiniz.
En önemlisi gerçekten ne yapmak istediğinizi kendinize sorabilir hayalinizi takip edebilirisiniz.
İşte o zaman probleme değil çözüme ait olursunuz.
Belki başka bir yerden teklif alırsınız belki bir hobinizden gelir elde etmeye başlarsınız belki isteğinizi yaşamak adına sıfırdan bir oluşuma girersiniz belki de işinizi keyifli hale getirirsiniz.
Kolektif bilinç ile toplumsal olaylara örnek vermek gerekirse;
Diyelim ki hayali bir ülkede kadınların ikinci sınıf insan olduğu, yegane görevinin erkeklere hizmet etmek olduğu, çalışmaması gerektiği düşünülüyor. Bunun nereden geldiği sorgulanmadan yıllarca tek gerçeklikmiş gibi savunuluyor.
Üreten, sorgulayan, gelişen , güzelleştiren, özgürleştiren, haklarına sahip çıkan kadınlar bu ülke için hiç de istenildik bir durum olmaz.
Erkeğin egemenliğine inanan bu toplumda kadın aşağılanır, şiddet görür ve hatta canından edilebilir.
Şimdi siz söyleyin bu bilincin yaratmış olduğu “probleme” (yani kadına şiddete)
bu kolektif bilinç çözüm üretebilir mi ? Tabi ki hayır. Çünkü problemi yaratan zaten bu bilinçtir.
Yine diyelim ki aynı hayali ülkede doğaya, hayvana, çevreye gerekli önem ve özen gösterilmiyor ise o ülkede hava kirliliği, orman yangınları, hayvan hakları, ağaçların korunması sağlanabilir mi? Tabi ki hayır. Çünkü “problemi” yaratan bilinç çözüme ait olamaz. Sadece problemi büyütür. Belki ülke de yönetimdeki kişiler, avlanmayı serbest bırakarak belki hayvanları koruyamayarak, belki orman yangınları için önlem alamayarak çözüme değil probleme ait olur. Yaşadığınız her olaya bu perspektiften baktığınızda, problem varsa ve çözüm istiyorsanız tavrınıza, davranışlarınıza bakarak hangisini büyüttüğünüzü anlayabilirsiniz. Yine toplumsal olarak çözüm istiyorsanız bakın bakalım kolektif bilinç probleme mi çözüme mi ait.
Çözüme ait olmak için ister kişisel ister kolektif olsun yapılacak ilk şey şikayet etmeyi ve suçlamayı bırakmaktır. Çözüme ait olma tavrına “kazanan kişi” tavrı, şikayet, suçlama, problemi savunma ise “kurban kişi” tavrıdır.
“Kurban kişi” tavrı için etrafınıza bakabilirsiniz. Sürekli şikayet eden, yargılayan, suçlayan kişiler kurban kişilerdir.
“Kazan kişi” tavrını anlamak için Atatürk’ün hayatının küçücük bir kısmını bile okumanız yeterli olacaktır. Hayatının her anında idealinden vaz geçmemiş hiçbir kuvvet ya da yaşadığı zorluk onu yıldırmamıştır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Şayet bir gün çaresiz kalırsanız, bir kurtarıcı beklemeyin. Kurtarıcı kendiniz olun.” ve “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur” diyerek asıl gücün kişinin kendisinde, içinde, hücrelerinde, varoluşunda mevcut olduğunu yüz yıl öncesinden görmüş, kendi hayatında deneyimlemiş, yaşamış, örnek olmuş ve söylemiştir.
Probleme aitseniz size göre her şey zor, herkes kötü ve siz şansız olmak zorundasınızdır. Oysa ki çözümün her daim olabileceğine güvenen bir kişiyseniz hayatın güzelliklerine odaklısınızdır. Bu hiç kötü bir şey yaşamayacak veya üzülmeyeceksiniz demek değildir. Aksine bunun da olabileceğine izin vererek çözümün yolunu ve sonsuz ihtimallerin kapısını açmış oluyorsunuz demektir. Şimdi artık istemediğiniz durumlar yaşadığınızda, kendinize bir bakın ve nereye ait olduğunuzu görün. Değiştirmek ve yeniden seçim yapmak sizin özgür iradenizde.
Sevgiler.